134 84-Mektub

84
SEKSENDÖRDÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, seyyid Ahmed-i Kâdirîye yazılmışdır. İslâmiyyetin ve hakî­katin başka başka olmadıklarını ve hakk-ul-yakîne kavuşmanın alâmetle­rini bildirmekdedir:

Hak teâlâ, islâmiyyet caddesinde ilerlememizi nasîb eylesin. Bütün gü­cümüzle Onun mukaddes zâtına çevrilmemizi ve bizi bizden almasını ve On­dan başka herşeyden büsbütün yüz çevirmemizi ihsân eylesin. Mi’râc ge­cesi, Ondan gözü hiç kaymayan, insanların en üstünü hurmetine, bu düâ­mızı kabûl buyursun “aleyhi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ek­melühâ ve alâ âlihi ve eshâbihi ecma’în”! Âmîn. Fârisî mısra’ tercemesi:

Ne olursa olsun, dostdan konuşmak dahâ tatlı!

Her ne kadar dostdan söylenilen şeylerin hiçbiri, Onun sözü değilse de, o sözün, herhangi bir bakımdan O mukaddes sevgili ile bir bağlılığı vardır. Bu bağlılığı da ni’met sayarak, bu yolda çabalamak ve birşeyler söylemek tatlı olmakdadır. İslâmiyyet ve hakîkat birbirinden başka değildirler. Ay­rılıkları yalnız, birinde bilgilerin topluca ve ötekinde geniş, açık olmaların­da ve düşünce yolu, keşf yolu ile hâsıl olmalarında ve görmeden, anlama­dan, görerek inanılmalarında ve uğraşarak ibâdet etmek yerine kendiliğin­den ibâdete sarılmakdadır. Parlak olan islâmiyyetin bildirdiği bilgiler ve hükmler, hakk-ul-yakîne kavuşdukdan sonra, hiç değişiklik olmadan, keşf yolu ile geniş olarak anlaşılmakdadır. Görmeden inanılan şeyler, hiç deği­şiklik olmadan kalb gözü ile görülür. Sevâb kazanmak, ibâdet yapmak için uğraşmak, didinmek arzûsu, ortadan kalkar. (Hakk-ul-yakîn) makâmı­na kavuşmanın alâmeti, o makâmdaki bilgilerin ve ma’rifetlerin, islâmiy­yetin bildirdiklerine tâm uygun olmasıdır. Kıl ucu kadar uygunsuzluk bu­lunursa, hakîkate kavuşulmadığı anlaşılır. Tarîkat büyüklerinden herhan­gi birinin bilgisinde ve işinde islâmiyyete bir uygunsuzluk bulunması, sekr­den, şü’ûrsuzlukdan ileri gelir. Sekr, yolda ilerlerken hâsıl olmakdadır. Tesavvuf yolunun sonuna kavuşanlar, hep sahv, şü’ûr, uyanıklık hâlinde­dirler. Onlar vakte değil, vakt onlara uymakdadır. Hâl ve makâm, onların yüksek derecelerine uymuşdur. Fârisî beyt tercemesi:

Sôfî denince, ibn-ül vakt anlaşılır.

Fekat sôfî, vakti ve hâli aşmışdır.

Görülüyor ki, islâmiyyete uygunsuzluk hakîkate kavuşulamamış oldu­ğunu gösterir. Tesavvuf büyüklerinden birkaçı, islâmiyyet, hakîkatin kabu­ğudur, hakîkat, islâmiyyetin özüdür, demişdir. Böyle sözler, her ne kadar, söz sâhibinin doğru yoldan ayrıldığını göstermekde ise de, belki bu sözle, kısa ve toplu olan şey, açık ve geniş olan şeyin kabuğu gibidir ve düşüne­rek anlamak, kalb gözü ile görmek yanında, özün kabuğu gibidir demek is­temişlerdir. Fekat, hâlleri doğru olan büyükler, böyle lâstikli kelimeleri söy­lemekden kaçınmışlar, kısa ile uzun ve düşünce ile keşf kelimelerinden baş­ka birşey söylememişlerdir. Bir kimse, Hâce Nakşibend “kaddesallahü teâlâ esrârehül akdes” hazretlerinden sordu ki, (Tesavvuf yoluna girmek ve ilerlemek niçindir?). Cevâb olarak buyurdu ki, (Kısa ve toplu olan bil­gilerin genişlemesi için ve düşünerek anlaşılan bilgilerin keşf yolu ile bu­lunması içindir). Allahü teâlâ, bilgilerimizi ve işlerimizi islâmiyyete uygun eylesin “salevâtullahi teâlâ ve selâmühü alâ sâhibihâ”!

Ayrıca başınızı ağrıtalım: Düâcınızın mektûbunu getiren meyân şeyh Mustafâ Şüreyhî, Kâdî Şüreyh “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin soyun­dandır. Dedeleri hep büyük insanlar idi. Geçim için yardımcı olan vazîfe­leri ve gelirleri çokdu. Kendisi şimdi geçim sıkıntısındadır. Senedlerini, fer­mânlarını ya’nî iyi hâl kâğıdlarını yanına alarak asker olmak için gelmiş­dir. Yakınlık göstermenizi, ihsân ederek, râhata kavuşmasına, sıkıntıdan kur­tulmasına sebeb olmanızı dilerim. Başınızı dahâ çok ağrıtmayayım.